Berna Karabulut
1993 yılı Ekim ayı tezhip ile ilk tanıştığım zamanlardı. Gözümün önünde beliren motifler, yapmaya uğraşıp didindiğim yaprak motifi. Herşey onunla başladı, ardından dendanlar, hatayiler, pençler, rumiler.. Bunların hepsi kolkola girip beni de o ahengin içine çektiler..
Düştüm.. Ama öyle bir düşüştü ki gönüllüydüm. Gönlümde yatan tek aşktı artık. Uzak kaldığım üç beş yıl, kutusundan çıkartıp fırçalarımı
öpüp kokladığımı, onlara “geri geleceğim” dediğim günler dün gibi aklımda. Sonra bu işi öğretme aşkı düştü içime.
İçine girdikçe daha da şevkle bağlandım. Hocalarımın nefesini her an yanımda hissettiğim o harika dersler.. Aşkımı anlattığım uzun ders saatleri.. Bana, daha doğrusu bu sanata olan ilgiyi gözlerinde okumaya çalıştım öğrencilerimin.
Çiçek Derman hocamın gözünde gördüğüm o sönmeyen mavi ışığa benzer bir ışığı ben de saçmak istedim. Öğrenci olmak çok güzel. Öğretmeye çalışmak, her öğrettiğimde biraz daha öğrenmek müthiş bir aşk.. Fırçayı elime her aldığımda adeta bir bütünleşme yaşıyorum elimdeki o fırçayla, başka bir ruh haline dönüşmek, bunu artık farkediyor olmak harika..
Her bir levhanın başlangıç sancısı, altın ile buluşması, tahriri rengi ve dahi bir bütüne dönüşürken geçirdiği o yolculuk benim de iç dünyamın her halinin yansıması aslında. Ve bu yüzden her bir levhayı yeni bir başlangıçla üretmeye başlamak, sonra onu yeni evine yollamak duygusu.. Onlarca evlat gibi geliyor bazen.. Hepsine dua ile başlayıp, şükürle bitirip, hayırla yolcu ediyorum bu yüzden..
Tezhip benim ilk aşkım.. Karşılığını hep bulduğum,..
#tezhipeşittiraşk